3. Uluslararası Yeditepe Bienali’nde Küratörlüğe Dair Düşünsel Bir Okuma: Yedikule Hisarı’ndan Furkan Türkyılmaz ile Canlı Yayın

Yedikule Hisarı’nda canlı yayınlanan “Yeditepe Bienali Konuşmaları”nın dördüncü oturumunda, küratör Furkan Türkyılmaz küratörlüğü bir anlatı kurma pratiği olarak tanımlarken sanat ile mekan arasındaki düşünsel bağ çok katmanlı bir perspektifle ele alındı.

3. Uluslararası Yeditepe Bienali, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın himayelerinde, Fatih Belediyesi ile Klasik Türk Sanatları Vakfı’nın iş birliğinde İstanbul’un kültürel, tarihî ve entelektüel birikimine odaklanan çok katmanlı bir sanat platformu olarak yoluna devam ediyor. Bu yıl yalnızca klasik ve çağdaş eserlerin görünürlüğünü sağlamakla kalmayıp sanatın düşünsel zeminini de tartışmaya açan Yeditepe Bienali, “Konuşmalar” başlığı altında düzenlediği söyleşi serisiyle derinlikli bir kavrayış alanı sunuyor.

Söz konusu serinin dördüncü oturumu olan “Küratör Konuşmaları II”, bu kez İstanbul’un çok katmanlı tarihini barındıran Yedikule Hisarı’nda canlı yayınla gerçekleştirildi. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İslam Sanatları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin katkılarıyla organize edilen oturumda küratör Furkan Türkyılmaz konuşmacı olarak yer alırken moderatörlük görevini Mevlüt Üçpınar yürüttü. Çoklu moderasyon yaklaşımıyla şekillenen söyleşi yalnızca bilgi aktarımı değil; kavramsal çoğulculuk üzerinden kurulan bir düşünme zemini sundu.

Söyleşi boyunca küratörlüğün yalnızca bir sergi planlama ve düzenleme süreci değil, aksine sanatın kuramsal çerçevesini kuran, izleyiciyle eser arasında görünmez bağlar ören bir entelektüel eylem olduğu vurgulandı. Türkyılmaz’a göre her küratöryel dokunuş aslında bir anlatının omurgasını kurar. Eserin seçilmesi, yerleştirilmesi, bağlamlandırılması ve sunulması bir anlatının parçasıdır ve bu anlatı yalnızca estetik değil; kültürel, tarihî ve düşünsel değerlerle örülüdür.

Bu anlamda küratörlük sanat eserlerinin ardında yatan görünmez emeği, niyeti, tarihselliği ve izleyiciyle kuracağı olası anlam ilişkilerini düşünerek şekillenen çok yönlü bir pratiğe dönüşür. Türkyılmaz, küratörlüğün bir anlam inşası olduğunu serginin yalnızca bir bütünlük değil; izleyicide iz bırakacak bir entelektüel izlek yaratması gerektiğini vurguladı.

Canlı yayın için seçilen Yedikule Hisarı’nın tarihî bağlamı söyleşinin yalnızca içeriğini değil, biçimini de etkileyen güçlü bir unsura dönüştü. İstanbul’un surlarla çevrili bu kadim mekanı geçmişin yükünü ve belleğini taşıyan duvarlarıyla yalnızca bir arka plan değil, tartışmanın öznesi haline geldi. Yedikule’de yapılması tesadüf olmayan bu oturum bienalin klasikle çağdaş, geçmişle şimdi, taşla fikir arasında kurduğu bağın somut bir göstergesi olarak değerlendirildi.

Mekanın taşıdığı tarihsel anlam konuşmalar sırasında sıkça vurgulandı. Çünkü her küratöryel yaklaşım aslında mekanı yalnızca bir “yer” olarak değil; kültürel ve tarihsel bir “hafıza alanı” olarak düşünmeyi gerektirir. Bu bağlamda Yedikule, sergilenen her yapıtın içerdiği anlamın yeniden üretildiği bir alan haline gelir.

Yeditepe Bienali’nin klasik ve çağdaş sanat arasında kurduğu bağ bu söyleşide teorik düzlemde tartışmaya açıldı. Sergilenen eserlerin yalnızca estetik objeler değil; düşünceyle şekillenmiş, zamana direnen, gelenekten beslenen ama güncel olanı sorgulayan anlatı formları olduğu fikri öne çıktı. Türkyılmaz’a göre bienal bu anlamda bir zamanlar arasında köprü kuruyor. Geçmişten gelen estetik biçimlerin günümüz diline çevrildiği, çağdaş sanatın ise kendi kökleriyle yeniden buluştuğu bir kavşakta duruyor.

Küratörlük de bu bağlamda yalnızca eserlerin düzenlenmesinden ibaret kalmayıp izleyicinin zihinsel katılımını harekete geçiren bir düşünce kuruculuğu işlevi üstleniyor. Bu yönüyle Yeditepe Bienali, bir sergi olmanın ötesinde, sanatın kurucu aklına odaklanan bir kavramsal yapı ortaya koyuyor.

Programın önemli yönlerinden biri küratör, sanatçı ve izleyici arasında kurulan üçlü diyalogun vurgulanmasıydı. Söyleşide küratörün yalnızca sanatçının niyetini temsil eden değil; izleyicinin anlam üretimine alan açan bir “düşünce rehberi” olarak da rol aldığı belirtildi. Bu üçlü yapının özellikle toplumsal hafıza, kent kimliği ve tarihî süreklilik gibi temalarla beslendiğinde nasıl daha üretken bir zemin sunduğu örneklerle aktarıldı.

Söyleşi Yeditepe Bienali’nin yalnızca eserlerin sergilendiği bir organizasyon değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi, bir yorumlama disiplini ve kültürel sürekliliğe katkı sağlayan bir araştırma alanı olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bu yönüyle Bienal, İstanbul’un kültürel dokusuna yalnızca görsel değil, kavramsal olarak da nüfuz eden nadir etkinliklerden biri olarak konumlanıyor.

Yedikule Hisarı’ndan canlı yayınla gerçekleştirilen bu özel oturum hem içerdiği düşünsel derinlik hem de tarihî atmosferle bütünleşen sunumuyla sanatseverlerden yoğun ilgi gördü. Söyleşinin tamamı Yeditepe Bienali’nin resmî YouTube kanalından izlenebiliyor.

“Yeditepe Bienali Konuşmaları” serisi, önümüzdeki haftalarda yeni başlıklar, yeni mekanlar ve yeni katılımcılarla devam edecek. Böylece Bienal, yalnızca geçmişle gelecek arasında bir estetik köprü kurmakla kalmayacak, aynı zamanda düşünsel üretimle sanat arasında kurduğu bağı her geçen gün daha da derinleştirecek.

“Yeditepe Bienali Konuşmaları” programımızın dördüncü oturumunu izlemek için: https://youtu.be/xH-7Mc2IVZ4?si=IAT8o2XnovGmrJyj